12 Aralık 2009 Cumartesi

hamurdan odalar...




















Biraz gıda boyası, un, tuz...su ve küçük bir leğen...


Odalarımızın içindeki mobilyaları yapmak için hamurlarımızı hazırladık bu hafta...

Hamuru yoğurmak, rengini vermek, elde ettiğimiz hamura şaşırmak, pastaların bu madde ile renklendirildiğini öğrenmek....mıncık mıncık renkli hamurlarla oynamak....

Ve sonunda bu hamurlarla bir şeyler yapma ihtiyacı...sorular, denemeler, yapacağımız odaların hatırlanması ve mobilya yapımına geçiş....2 saatimiz böyle geçti....

Hala Sarkis'in Site'sinden yapmayı seçtikleri odaya benzeyen bölmelerin Sarkis için ne anlam ifade ettiğini bilmiyorum, çocuklar da bilmiyorlar. Gördükleri yerleştirmeyi yeniden canlandırmalarını bekliyorum sabırla. Bakalım ortaya neler çıkacak. Yaptıkları taslak çizimlerde hayal ettikleri odalar şekillenmişti geçtiğimiz haftalarda. Bu çizimler 3 boyutlu hale dönüşürken neler eklenecek, neleri canlandırmakta zorlanacaklar, deneyimleyip göreceğiz.

Yaşlar farklı, aynı mahallede yaşamalarına rağmen hane içi yaşam alışkanlıkları çok farklı, bazen birlikte çalışmak istemedikleri ya da birbirlerini dışlamaya çalıştıkları durumlar yaşıyoruz. Beklemekte ve birlikte ortaya işler çıkaracakları dili yakalayabilecekleri malzemeleri onlara sunmaya devam etmekteyiz...kalabalığın içinde birey olabilmeyi sonra birlikte konuşup tartışarak ellerindeki malzemeyi dönüştürüp kullanabilmeyi deneye yanıla öğreniyorlar...


20 Kasım 2009 Cuma

müzeden atölyeye...

Müze gezintileri bitti...Hayaka Artı'nın bir bölümünü atölyeye dönuştürüp kış boyunca haftada 2 saat de olsa biraraya gelecegiz. Bu gün 12 kişiydik. cocukların sesleri bana yaz günlerini hatırlattı.. Bu yaz denize girdiler mi? Kimler girdi? Hepimiz denize girmiş, yüzmüşüz bu yaz. Gelenlerin hepsi müze gezilerine katılmadığı için, ortak konumuz müze olamıyor. Öte yandan İstanbul Modern'i gezenler, Sarkis'in yerleştirmesinden yola çıkarak yapacakları kutu odaları unutmamışlar.
Bir yandan deniz, güneş, miyde (yanlış yazmadım miyde) kabukarı, -hepimiz çok güldük bu miyde kabuklarına- plaj, şemsiyeler, yüzen insanlar, denizin rengi konuşulurken, resimler yapılırken, bir yandan kışlık atölyemizi kurarken neler toplamalıyız, odalar icin kutu bulmalıyız vs. konuşmaları... elbette son yarım saatte sıkılanların birbirlerine sataşmaları, havada uçuşan kalemler...biten, bitemeyen, bitmesi istenmeyen resimler....Fotoğraf çekmeyi unuttuk bu sefer...oysa çekmek gerekiyor. Çünkü Elanur'un cep telefonu fotoğraf çekebiliyor ve fotograf çekildiğini görünce aklına gelıyor, fotoğraf çekmeye başlıyor ve çok güzel kareler yakalayabiliyor bazen...

Bir süre sonra fotoğraf çekerek de hayattan keyif alınabileceğini, farklı fotoğraflar çekmeyi, kendi gözleriyle yakaladıkları anlık ayrıntıları en azından hatırlamayı, belki üzerinde düşünmeyi öğrenecekler...tıpkı bizim öğrendiğimiz gibi...

Artık "galeri"ye stadyum demiyorlar... bir zamanlar çocuk olduklarını bu keyifli paylaşım anlarıyla hatırlayıp, tekrarlamak isteyip başka çocuklarla resimler yapıp oyunlar oynayan yetişkinler olma seçenekleri de olacak...bir seyler oğrenmek her insanı mutlu eder derler... öğrenirken üretmek, sevmek ve gülmek de olmalı :)) Biz böyle büyüdük, bunu yaşatmaya çalışıyoruz çocuklarda. Burası Çukurcuma, Hayaka Artı.

12 Kasım 2009 Perşembe

kendinden bir şey bırak...

















İşte Sarkis'in SITE'sinde en sevdiğimiz yerleştirme... Gene "Kendinden Bir Şey Bırak" masasının başına geçiliyor ve bırakılan yeni nesneler ilgiyle inceleniyor... bu kez Yüsra da saç tokaları getirmiş bırakmak üzere. "Site"nin diğer yerleştirmelerini dolaşıyoruz. Sesler ve mekanın çocuklarda uyandırdığı duygu korku...Anlatmadım onlara bütün bu yerleştirilen nesnelerin Sarkis için nasıl anlamlarla yüklü olduğunu. Kendisinden bir sabah gidip dinlesinler isterdim. Zamanları olursa bir de öyle geliriz.

Aslında Biennal'in son günleri olduğu için bu gün Antrepo'ya girmek istedik hep birlikte. Elanur "İnsan Neyle Yaşar"ı okuyormuş. Sanırım bir yerlerden Biennal kitapcığını buldu. Sergiyi merak ediyor. Ama kapıdaki döpiyesli hanım bizleri çocuk başı 5 TL ödemeden içeri sokmuyor. Öğrencilere bedava olduğunu duymuştuk. Hayır o üniversite öğrencileri içinmiş. Zaten "bunlar" anlamazmış...Böylece görevli hanım tarafından kimin anlayıp anlamayacağı da belirlenmiş oluyor ve biz yine müzenin yolunu tutuyoruz. 6 çocukla birlikteyken tartışmaya girmenin çok anlamı yok.

Müzede alt katı dolaştıktan sonra, yukarı kata çıktığımızda yine seçtikleri bir resmin önünde oturduk yerlere. Boyalar defterler çıktı ortaya. Sessizlik başladı. Çıt çıkmıyor. Hepsi konsantre olmuş, karşılarında duran kolaj tekniği ile yapılmış ağacı boyalarla resmediyorlar. Aralarından bazıları vazgeçip yandaki resme yöneliyor ve onu inceleyip yapmaya çalışıyorlar.

Sarkis'in yerleştirmelerden bisiklet piyano ve kutu kutu odalar hoşlarına gitmiş. "O odalardan biz de Hayakaartı'da yapabilir miyiz?" Ne güzel bir soru. Bir yandan resim yaparken, odalarının nasıl olabileceği konusunda konuşuyoruz. Duvarlar ne renk olacak, perdeler, odadaki objeler, hepsi duvarlara resim asacakmış. Bir de hepsinin odasında bilgisayar olacakmış :) Notlar alıyorum. Bir sonraki buluşmamız atölyede...






24 Ekim 2009 Cumartesi

Merve müzede...



22 Ekim Perşembe müzeye gitmek isteyen tek çocuk Merve idi. Saat 16'da giyinmiş, annesinden izin almış Hayakaartı'nın kapısında bekliyordu. Daha önce okulla gitmiş İstanbul Modern'e. Çok yorulmuş ve hızlı bir gezi olduğu için istediği gibi gezememiş. Yumurtaları hatırlıyor müzedeki. Uçan yumurtalar vardı diyor...

Müzeye tek başına gitmesine görevlilerin izin verip vermeyeceklerini soruyor. İçeride, üst kattaki tüm resimleri dikkatli gözlerle izleyip, kimin yaptığını, ne zaman yaptığını, malzemesini soruyor Merve. Yumurtaları buluyoruz birlikte. "Pastacı Yamağı" Yumurtaların niye havada uçuştuğunu anlıyor. Malzemeleri inceliyor.

Sonra Güngör Taner'in resmi önünde durdu ve "bunu yapmak istiyorum ben renklerini çok sevdim" deyip resmin önüne oturdu. Kuru kalemle istediği renkleri elde edemedi, resmin malzemesini sordu ve atölyede tekrar akrilik boylarla çalışıp çalışamayacağini bilmek istedi. Geçen seneden akrilik boyayı tanıyor.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Çocuklar müzede...

Bu sayfalarda, Hayakaartı'nın katkılarıyla gerçekleştirilen çocuk atölyelerinde yapılanları yıl boyunca izleyebilrsiniz. Geçen Haziran ayında 44a Sanat galerisinde açılan "Çocuk İzleri" sergisinin her yıl sürdürülebilirliğini sağlamak ve çocuklara biraraya gelip çalışabilecekleri mekanları çoğaltarak sunmak amacı ile gerçekleştirilen bu atölyeler sanatçıların gönüllü katılımına açıktır.


15 Ekim Perşembe günü, Birol, Raci, Meltem, İbrahim, Elanur ve Yüsra'yla İstanbul Modern'e gittik. Çocukların yaşadıkları mahalle İstanbul Modern'e çok yakın. Çoğu ilk kez müze gördüler. Müze nedir? Duvarlarda asılı olan resimler niye oradadır? Niçin insanlar müzeleri gezerler? Bu gibi sorulara verecekleri yanıtları yok. Mekan, resimler, yerleştirmeler, gezen insanlar her şey çocuklar için yeni bir deneyimdi.

Margherita Manzelli'nin yalın, büyük tablosu karşısında (Büyük Gürültünün Altında) yerde oturup resmi yapmayı tercih ettiler. Her biri farklı bir gözle yorumlasa da tablonun üzerlerinde bıraktığı etki aynıydı. Yalnızlık...Ressamı anlmışlardı.


Müze çıkışı Boğazkesen Caddesi üzerinde duvar afişlerine bakarken. Bir müzenin duvarlarında asılı olan resimlerle, sokak duvarlarında asılı afişler arasında ne fark vardır? Çocuklar neyin ne olduğunu nasıl ayırt ederler? Bir değerler hiyerarşisi var mıdır kafalarında? Özellikle de kısıtlı eğitim olanaklarına sahip çocuklarla sokakları müzeleri dolaşırken insan dünyaya bakışındaki değerler sistemini gözden geçirme gereksinimi duyuyor. Sınırları çizilmiş, belirlenmiş düşünsel-dilsel kalıpların dışına çıkabilmenin en güzel yollarından biri birlikte bir deneyimi paylaşmak. Paylaşmaya nereden başlayabileceğiniz konusunda mekanlar, sokaklar iletişimde bir arayüz oluşturuyor...Sarkis'in müzenin alt katındaki "Kendinden Bir Şey Bırak" yerleştirmesi ile çocukların kurdukları ilişkiyi sanatçı öngörebilmiş midir ya da o yerleştirme tam da çocukların kurdukları türden bir ilişkiyi mi beklemekteydi orada, merak ettik...