29 Nisan 2014 Salı



GENCECİK BİR YER…

Irmak Canevi Yazısı
February 22, 2012




Bir Perşembe günü saat öğleden sonra dört. Mahalleli çocuklar kalabalığı cıvıldaşarak bekleşiyor bir kapını önünde. Can atan çocukların haftalık sanat buluşmasına daha yarım saat var halbuki. Çukurcuma’nın tatlı çukurundaki bu sevilen, sevgi veren yer HayakaArtı.
Sanatçı Dilara Akay yeni atölyesini büyük ölçekli çalışmaları için yer ararken keşfetmiş 2008 yılında. Bugün burası sanatçı dostlar ve sanat dostu mahalleli çocuklarla dolup taşan hayat dolu bir yer; sosyal uçurum kıyılarında uçurtma uçuran sevinçli bir mekan.
Hayaka Artı’yı kurumlardan bağımsız ve ticaretten uzak bir sanat alanı olarak tarifediyor Akay. Evvel zaman içinde renkli nüfusuyla İstanbul’un en kozmopolit semti olan Beyoğlu’nun şimdilerde soylulaşmadan muzdarip Çukurcuma’sında açtığı alana verdiği ismin bir hikayesi var mı peki? “Kısaca soyadımız Akay ile alakalı. ‘Hi! (hay) Akay ya da “Hay hay! Akay” diyebiliriz. İşte böyle birşey.” Bir de işin ‘artı’sı var. Besbelli üretim ve katkıya işaret eden bu artı cömert mekanın mahallesine hediye ettiği artı değerle tam-lıyor Hayaka’yı. Akay ve dostları ‘sanat için sanat’ yerine ‘mahalle için de sanat’a yer veriyor.
Saat dört buçuk olduğunda ressam Şiir Özbilge’nin peşinden koşarak kapıdan geçiyor genç sanatseverler ve içeriye doğru oda oda büyüyen bu şaşırıtıcı mekandaki yerlerini alıp yaratıcı bir coşkuda kaybediveriyorlar kendilerini. Bir ufak eşik atlayıp daldıkları kapı komşusu bu yeni evrende çocuklukluklarını biraz da sanat denen şeyin hoşluklarında yaşayıveriyorlar.
Özbilge’yle 2009 yılından beri mahallenin çocuklarıyla yapageldikleri atölye çalışmaları hakkında söyleşiyoruz. Her hafta yeni bir sanatçıyı ağırladıklarından, farklı yaşlarda toplam elli kadar çocuğun programa katıldığından ve bu gönül-lü ‘karşılaşma’lara taraf olan herkesin birlikte üretirken büyük mutuluk duyduğundan bahsediyor. Bir sorum üzerine yetenek keşfetmek ve çocukları yönlendirmek gibi bir misyonları olmadığından, bilakis her bir çocuğun kendini doyasıya ifade edebileceği özgür bir ortam kurguladıklarından söz ediyor. Hayaka Artı sanata yatırım yapan çevrelerin kıyısında, hor görülen ifade özgürlüğüne yatırım yapmayı, çevresine hoş görüyü anlatmayı tercih ediyor. Özbilge projenin doğal ortam içerisinde hayatla da iç içe bir eğitim öngördüğünü, mesafeli, hiyerarşik ve didaktik bir eğitim yapısı olmadığını da ekliyor. Sanatçıya göre “beklentisiz bir eğitim aslında bu.”
“Çocuk etkinliklerine ilk başladığımızda mahalleli komşularımız bizi tanımadıkları için haklı olarak tedbirli davrandılar.” diyor Özbilge. “Biz de anneleri içeriye davet ettik.” diye ekliyor. Komşuluk ilişkileri işte bu tanışma akabinde hızla gelişmiş ve çocukların Hayaka Artı’ya ilgisi bugüne kadar artarak gelmiş.
Şiir Özbilge çocuklarla kurulan ilişkinin öneminden söz ediyor. “Çünkü çocuk enerjisi sanatçı için temiz bir enerji.” Önyargıların henüz kirletemediği temiz vicdanlardan bahsediyor sanatçı.  Çünkü sevgi ve ilgi bekleyen çocuklar yine sevgi ve ilgiyle yaklaşıyorlar Hayaka’lılara. Yeni yetme kırılma noktalarında darmadağın olan toplumsal huzurumuzun belki de tek çaresi çocuklar. “Çocuk-sanatçı ilişkisi toplumu tekrar bir araya getirebilir” diye umuyor sanatçı.
Atölye çalışmalarında biraraya gelen çocuklar ve sanatçılar bu yıl oyun ve oyuncak konusu üzerinde çalışıyorlar. Yaklaşık beş ay sürecek bu çalışmanın ürünleri Haziran ayında ‘Çocuk İzleri’ adlı bir sergiyle Hayaka Artı’da ve sergi programı el veririse ilk iki sergiye de ev sahipliği yapan Teşvikiye galerisi 44A’da sergilenecek.
Mayıs ayında Galeri G-Art’ta kişisel sergisini açmaya hazırlanan Özbilge’nin bir de çocuk müzesi hayali var. Çocuklarla sanat üzerinden konuşan bu müzede ‘masal’, ‘su’ gibi başlıklar hayal eden sanatçıya ben de ekliyorum burada ‘barış’, ‘sevgi’ ve ‘saygı’yı. Yeri gelmişken; madem ki Finans Dünyası’nda yazıyorum finans dünyasına da destek çağrısında bulunalım. Özbilge’nin çocuk müzesi gerçek olmayı bekliyor!
Şiir Özbilge’ye nisbet, Orhan Pamuk’un ‘benim rengim kırmızı’ yapan Masumiyet Müzesi karşı sokakta açılmayı bekliyor. Pamuk’un müzenin açılması için kurduğu Masumiyet Vakfı’nın karşıma çıkagelen amaç maddesi manidar. Masumiyet Müzesi “sanat ve düşün alanında yeni, işlenmemiş, masum sanatsal yanları ve yaratıcı sanatın çocuksu masum taraflarını ortaya çıkarmak” isteye dursun sanatın çocuksu masumiyetine dört yıldır ardına kadar açık Hayaka Artı’nın kapıları.
Hayaka Artı’da yapılan diğer sergiler bu seferlik konumuz değil. Bununla beraber değerli sanatçımız Komet’in 1950’lerden itibaren önemli işler başarmış feminist bir İstanbul hanımefendisine ait olduğunu keşfederek çöp olmaktan kurtardığı bir seri evrakı Hakaya Artı’da şimdiki zamana taşıdığı ‘Neriman Tuna’ya Saygı’ adlı sergisinden bahsetmemde bir sakınca yoktur sanıyorum. Bu duyarlı mekanın kıymetli bir insancığın sokağa atılmış hayatına da kucak açmış olmasına hiç şaşırmıyorum.
Sona er-meden konu konuyu son birkez daha açarken bir de fıkra öğreniyorum. Değerli Komet’in 70. yaşını da kutladığı bu serginin açılışında sanatçının yakın dostu Gündüz Vassaf’ın anlattığı fıkra bence çok anlamlı:
“Kibirli antropolog rakamlarla arasının iyi olmadığını bile bile Afrika’lı ihtiyara yaşını sormuş. Yaşlı adam bir süre düşünmüş ve şöyle cevap vermiş: ‘Tecrübelerim kadar yaşlı, rüyalarım kadar gencim.’”
Rüyalarını paylaşan çocukları ve çocuklarıyla paylaştığı rüyasıyla Hayaka Artı işte böyle gencecik bir yer.

27 Mart 2014 Perşembe

............


HER fırsatta, edebiyatın gücünden, bize gerçekleri gösteren gücünden ve insanlığımızı hatırlatan ilk unsur olduğundan bahsederim. Hatta bu yüzden eleştirilirim bile... Bunun için okumalıydık işte! 

Dünyanın herhangi bir yerinde, Nâzım Hikmet’in Kızçocuğu şiirini okumuş bir insan çocukların öldürülemeyeceğini en kısa yoldan öğrenirdi! Vicdanını tüketmeden. 
“Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin,
şeker de yiyebilsinler” dizelerini okuyanlar Berkin’e veya dünyanın herhangi bir yerinde bir başka çocuğa kurşun sıkamazlar! 
Bir çocuğun, evin kapısından dışarı her adım atışında aslında nasıl bir imge dünyasına adım attığını bilirim. Çünkü en kötü zamanda bile dünyaya umutla ve sevinçle ve hepimizden fazla dirençle bakar. Onun umudunu yok edenler, sevincini acıya dönüştürenler, insan neslinin acaba hangi türünden sayılmalı. Ece Ayhan’ın Meçhul Öğrenci Anıtı’nı tekrar tekrar okuyorum dünden beri! Kim, şiirin ilk dört dizesini okuyup Berkin Elvan’ın ölümüne mazeret bulabilir ki? 
“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür” Doğan Hızlan / Küçük Prensin Ölümü

25 Mart 2014 Salı

ÇOCUKLUK...

"Gerçeküstücülüğe dalan akıl, çocukluğunun en iyi kısmını ışıl ışıl heyecanla yeniden yaşar. (...) insanın "gerçek yaşamına" en yakın şey belki de çocukluktur; çocukluktan sonra insanın elinde, laissez-passer tavrından başka, sadece birkaç teselli bileti kalır; çocukluk her şeye rağmen insanın kendine etkili, tehlikesiz bir şekilde sahip çıkmasına yol açar..."
Andre Breon'un Birinci Gerçeküstücülük Manifestosundan, 1924 

10 Mart 2013 Pazar

7 Mart 2013

Mahalleden, okuldan tanıdığımız komik ya da ilginç bulduğumuz insanları dergilerden kestiğimiz parçaları birleştirerek canlandırmaya çalıştık. Çalışma ilerledikçe ortaya çıkan görseller hayal gücümüzün ötesine götürdü bazen, bazen de tam istediğimiz ifadeleri yakalamanın şaşkınlığı ile epey eğlenceli işler çıktı ortaya...













1 Mart 2013 Cuma

28 Şubat 2013

Bugün Reysi Kamhi de bizimle birlikte. Paul Klee'nin oğlu Felix için yaptığı kuklaları konuştuk. Bu kuklaları konu alan kitapta inanılmaz güzellikte görseller var. Elimizde de birbirinden güzel kumaşlar, düğmeler ve çeşitli malzemeler. Biz mahalleden insanların kukllarını yapacağız. Bakkalıni komşu teyzenin, sınıftaki bir arkadaşımızın...Sonra yaptığımız bu kuklaları birbirleriyle konuşturacağız :) Kuklaları nasıl tasarlayacağımızı konuştuktan sonra eskizler çalışıldı. Herkes kuklasını yapacağı karakterin özellikleri üzerinde konuştu...Bu sohbetler çalışmaların en eğlenceli tarafı...Herkes birbiri hakkında ne çok şey öğreniyor....Dört hafta sürecek yeni bir çalışmanın ilk günüydü. Sonuçta neler çıkacak ortaya merakla bekliyoruz...







23 Şubat 2013

Bugün Depo çocuk atölyesinden misafirlerimiz vardı. Eğitmenleri ile birlikte Hayaka Artı'ya gelip çalıştılar. Çocukların bazıları hem Hayaka Artı'da hem de Depo'daki atölyelere katılıyorlar. Çocuk sanat atölyelerinin yaygınlaşması sevindirici. Farklı sosyalleşme alanlarında biraraya gelip birbirleriyle zaman geçirmelerinin ötesinde, farklı yetişkinlerle tanışmaları da çok olumlu...







2 Kasım 2012 Cuma

SERGİ AÇILIŞI


Komet, Gonca Sezer, Figen Aydıntaşbaş çocuk işlerini konuşuyor...



Bizim sergi :)



Tüm mahalle davetli...



Irmak Canevi kolaj atölyesi, "Benim Kahramanım"
Kolajdaki sticker'lar, Irmak Canevi'nin özgün işlerinden üretilmiştir...



Semiramis Sokol'un portreler atölyesinde Denis'in portresi...
Denis 3 yıldır tüm atölye çalışmalarında bizimle birlikte, teşekkürler Denis...



Leyla Sakpınar ile Anneler atölyesinden...
"Benim Annem"



Dilara Akay ile "House of Cards" atölyesinden...
Kartları birleştirerek yapılan mimari denemeler...



Şiir Özbilge ile "Parçalarla Oynuyorum" atölyesi
Resimlerimizi yap-boz'lara dönüştürdük...


Figen Aydıntaşbaş ile kolaj atölyesi...



Tina Fisher ile tuval üzerine toplu çalışma...



Strafor'dan dev UBİK spreyinin üzerini 
UBİK sanatçıları ile hep birlikte boyadık...


Gonca Sezer ile kesekağıtlarından kuklalar yaptık...



Tuna Poyrazoğlu ile suluboya desenler çalıştık...



Christina Kulot ile fablları canlandırdık...




Sergimizi ziyaret eden çok izleyici oldu...
sevindik...



seneye sizleri de bekleriz...



annelerimizle birlikte yeni bir projeye başlıyoruz....