27 Mart 2014 Perşembe

............


HER fırsatta, edebiyatın gücünden, bize gerçekleri gösteren gücünden ve insanlığımızı hatırlatan ilk unsur olduğundan bahsederim. Hatta bu yüzden eleştirilirim bile... Bunun için okumalıydık işte! 

Dünyanın herhangi bir yerinde, Nâzım Hikmet’in Kızçocuğu şiirini okumuş bir insan çocukların öldürülemeyeceğini en kısa yoldan öğrenirdi! Vicdanını tüketmeden. 
“Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin,
şeker de yiyebilsinler” dizelerini okuyanlar Berkin’e veya dünyanın herhangi bir yerinde bir başka çocuğa kurşun sıkamazlar! 
Bir çocuğun, evin kapısından dışarı her adım atışında aslında nasıl bir imge dünyasına adım attığını bilirim. Çünkü en kötü zamanda bile dünyaya umutla ve sevinçle ve hepimizden fazla dirençle bakar. Onun umudunu yok edenler, sevincini acıya dönüştürenler, insan neslinin acaba hangi türünden sayılmalı. Ece Ayhan’ın Meçhul Öğrenci Anıtı’nı tekrar tekrar okuyorum dünden beri! Kim, şiirin ilk dört dizesini okuyup Berkin Elvan’ın ölümüne mazeret bulabilir ki? 
“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür” Doğan Hızlan / Küçük Prensin Ölümü

25 Mart 2014 Salı

ÇOCUKLUK...

"Gerçeküstücülüğe dalan akıl, çocukluğunun en iyi kısmını ışıl ışıl heyecanla yeniden yaşar. (...) insanın "gerçek yaşamına" en yakın şey belki de çocukluktur; çocukluktan sonra insanın elinde, laissez-passer tavrından başka, sadece birkaç teselli bileti kalır; çocukluk her şeye rağmen insanın kendine etkili, tehlikesiz bir şekilde sahip çıkmasına yol açar..."
Andre Breon'un Birinci Gerçeküstücülük Manifestosundan, 1924